Bugun...


kostasalto

Mutluluğun resmini gözleriyle çizen insan!
Yıl 1963 ve yaşı 31’ken, yani bundan 52 yıl önce Metin Yağcıoğlu’nun aklına düşmüş Bozcaada. O, hayatını ve yaşanmışlıkları anlatırken duruyor, düşünüyor ancak hiç ‘keşke’leri sorgulamıyor. Bozcaada hikâyesini Metin amcanın ağzından dinlemek en güzeli olacak sanırım.

Mobil Reklam

Mutluluğun resmini gözleriyle çizen insan!
+ -
Bozcaada Bozcaada Haber Madam

Tahir Günday - Yıl 1963 ve yaşı 31’ken, yani bundan 52 yıl önce Metin Yağcıoğlu’nun aklına düşmüş Bozcaada. Bodrum’dan İstanbul’a dönüş yolunda bir kaç günlüğüne uğradığı adada bir ömür sürdüreceği kafa, Bozcaada kafasından başka hangi kafada olabilirdi ki… Metin Yağcıoğlu hayatını ve yaşanmışlıkları anlatırken duruyor, düşünüyor, ancak hiç ‘keşke’leri sorgulamıyor. Oysa bana anlattıklarında ‘keşke’ diyebileceği çok ama çok yaşanmışlıklar var.

Bozcaada hikâyesini Metin amcanın ağzından dinlemek en güzeli olacak sanırım. O anlatıyor:

“1932 yılında Salihli’de doğduğum gün annemi kaybetmişim. Manisa Ticaret Odasında memur olan babam, çaresiz kalınca beni bakılmam için İzmir’de yaşayan anneannemin yanına götürmüş. Bir süre sonra babamı askere aldıkları için beni İstanbul Cağaloğlu’ndaki halamın yanına götürmüşler. Çocukluğum ve gençliğim Cağaloğlu ve Sultanahmet'te geçti. İlk ve orta mektebi Cağaloğlu'nda okudum. Sultanahmet Sanat Okulu son sınıfta okulu terk edip abimin yanında çalışmaya başladım.                     

Abim Vedat Yağcıoğlu İstanbul Güzel Sanatlar Akedemisinden mezun bir ressamdı. Şişli'den Beyoğlu'na ve Tünel'e kadar olan güzergâhtaki bütün mağazaların yazlık kışlık dekorasyonlarını yaparken, ben de  yağlıboya tabelalarını yazar ve süsleme resimlerini de abimle birlikte yapardık. İşlerimiz gayet iyi gidiyordu. 1948 yılında askere gittim. Askerlik dönüşü yeniden İstanbul'da yağlı boya tabela işi yapmaya başladım ancak ‘ışıklı reklam tabela’ furyası başladığından iş yapamıyordum. İstanbul'da kenar semtleri gezerek seyyar tabelacılık yapıyordum. İşler artık iyi gitmiyordu. Teknolojiye yenik düşmüştüm. Tahta valizlerle Anadolu'dan insanların akın ettiği zamanlarda İstanbul'u terk edip, Antalya'ya gittim. Orada bir esnaf arkadaş beni uyardı ‘sen ilçe ve kasabalara git, oralarda tabela yazdıran olur’ diye. Bütün Anadolu'yu dolaştım ve gerçekten güzel işler yaptım ve para da kazandım. Son olarak Marmaris ve Bodrum'da tabelacılık yaptıktan sonra İstanbul'a dönerken Bozcaada’ya uğradım. O zamanlar şimdiki gibi değildi. Turist yok, turizm yok. Burada yaşayanlar bağcılık, şarapçılık ve balıkçılık yaparak geçiniyorlardı. Yani tabela yazdıracak kimse yoktu. Kayıklara isim yazmaya başladım. Açıkçası pek tatmin etmiyordu yaptığım iş.

Balıkçılık yapan Yorgi (Arap Yorgi) ile tanıştım. Onunla beraber tekneyle kalamar ve balık avına çıkıyorduk. Biz hiç ağ kullanmadık. Paragat olta ile avlanıyorduk. Paragat zor işti. Zaten paragatla avlanan Miço ve Koço kardeşler, bir de biz vardık. İşler güzel gidiyordu. Tabela işi yoktu ancak balıkçılık işi bayağı iyiydi. Bir süre sonra Arap Yorgi'nin kayınpederi vefat edince, balıkçılığı bırakıp üzüm bağlarıyla ilgilenmesi gerektiğinden benim de balıkçılık işi bitmiş oldu.

Bozcaada'yı sevmiştim ve bir süre daha kalmak istediğim için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Fotoğrafçı yoktu adada. Fotoğrafçılık yapmaya başladım. Çektiğim filmleri Çanakkale'ye götürüp orda bastırıp getiriyordum. Özellikle komando birliğindeki askerler ‘askerlik hatırası’ için fotoğraf çektiriyorlardı. Zaman zaman kayıklara isim yazma ve tabela işi de yapıyordum. Bozcaada'da yaşamanın tadına vardığım için artık İstanbul'a dönme fikri kafamdan uçup gitmişti. Adada kalışım çoğu insan tarafından yadırganmaya başlamıştı. MİT ajanı olduğuma dair dedikodular bile fısıltı gazetesi tarafından yayılıyordu. Bozcaada'yı sevmiştim ve burada yaşamımı devam ettirmeye kararlıydım.

BOZCAADA YAŞAMINDA AŞK YOK MU?

İnsan olup da yaşamında aşk olmayan olur mu? Benim de aşklarım oldu. Oldukça yakışıklı biriydim ve benden hoşlanan da çoktu. Bir Rum kızla aşk yaşadım ancak Yunanistan'a göçüp gitti. Oradan buraya gelenlerle haberleşiyorduk. Daha sonra haberleşmedik ve haber alamadım. Kim bilir belki de evlenmiştir. Zaman içerisinde buradan birini sevdim. O da beni seviyordu. İsmini vermem burada, ayıp olur... Ailesinin de haberi vardı. Bir gün kahvede otururken kızın babasının yanına gittim. Mevzuyu ona anlattım. “Düşüneyim” dedi. Ancak o sırada yanımızda oturan, şimdi hayatta olmayan eski belediye reisi konuya girerek kızın babasına,"Bu adamın doğru dürüst işi yok, başını sokacak bir evi bile yok" diyerek bu işin olamayacağını söyledi. Bu söylemden sonra kızın ailesi de tavır alınca uzaktan uzaktan sevmeye devam ettim. Kızın evleneceği güne kadar devam etti bu aşk. O sevdiğim kız evlenerek ada dışına gelin gitti. Kısa bir süre sonra evlendiği kişiyle anlaşamamış, boşanmış olarak geri geldi. Zaman içerisinde bir başkasıyla evlendirdiler ve yeniden ada dışına gitti. Fazla bir zaman geçmeden evlendiği kişi vefat edince tekrar adaya geri geldi. Yani "ben sevdim eller aldı!" diyebilirim.

Fotoğraf çekerek, tabela yazarak hayatımı sürdürürken teknolojik gelişmeler, yaptığım bu işleri de elimden aldı. Yağlı boya tablolar yapmaya başladım. Zamanında ağabeyimden öğrendiklerimin çok faydası oldu bana. Çizimlerim beğenildi ve uzun zamandır da bu işler sayesinde yaşantımı sürdürüyorum...”

2013 yılının Mayıs ayında oturduğu evden (harabeden) çıkartılmak istenen Metin amca "eşyalarımı polis nezaretinde kapıya atacaklardı, bu yaşta kimseye rezil olamam" diyerek ve adada oturabileceği bütçesine uygun kiralık ev bulamayacağı endişesiyle adadan ayrıldı. Boynu bükük ve kırgındı. 50 yıldır yaşadığı coğrafyadan böylesine koparılmak zor geliyordu. 81 yaşında, kimsesiz ve elinde valizi ile bilinmeyene doğru gidişi beni de çok etkilemişti doğrusu. Şahsen kalması için çok uğraştım ancak önüne geçemedim...

Yaklaşık altı aydır haber alamıyorduk Metin amcadan. Daha önce konuyu paylaştığım dostlarım gazeteci ve yazar Haluk Şahin ile köşe yazarı ve reklamcı Ateş İlyas Başsoy sürekli olarak konunun takipçisiydiler. Özellikle Ateş İlyas Başsoy Türkiye genelinde özel çabaları sonucu ulaştığı Metin amcayı Ankara’daki yaşlı ablasının evinden alarak özel aracıyla Bozcaada'ya getirdi. O gece Bozcaada iskelesinde karşıladığımız Metin amcanın gözlerinde görmüştüm ‘mutluluğun resmini’. Gözleriyle çizmişti bize mutluluğun tablosunu... 

Kimine göre ‘Tabelacı Metin’, kimine göre ‘Foto Metin’, kimine göre ‘Toto Metin’ (Spor Toto’ya umut bağladığından), kimine göre ise ‘Ressam Metin’...                                                

Sürekli gazete, dergi okur, bulmaca çözer, resim yapar. Kimseye karışmadan, kendi halinde, zararsız bir şekilde yaşar Bozcaada kafasını Metin Yağcıoğlu!

 




Bu haber 4004 defa okunmuştur.

Bozcaada Simyon Bozcaada Pide Salonu

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

bozcaada  bozcaada

bozcaada
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
SON HABER YORUMLARI
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR HABERLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
 YUKARI
   
Otomatik olarak 5 saniye sonra kapanacaktır. Reklamı kapatmak için TIKLAYINIZ