Bugun...
Bi’ küçük eylül meselesi


İzzet Akın Tütüncüler
dr.akintutunculer@hotmail.com
 
 

Bu yaz adaya yanıma gelen çoğu arkadaşımı gezdirirken adeta “Bi Küçük Eylül Meselesi”nin setini geziyorlarmış gibi davranmaları, mekanları filmdeki sahneleriyle birlikte tasvir etmeleri beni çok şaşırtmıştı. Filmi merak etmeye başladım. İlk fırsatta izledim, çok etkilendim ve aslında bir aşk filminden çok daha fazlasını izlediğim duygusuna kapıldım. Bende bıraktığı izlenimleri paylaşmak istedim.

Filmdeki karakterlere baktığımızda esas kızın bir gönülçelen ve isminin Eylül olduğunu görüyoruz. Eylül’ün kökeni Mezopotamya dillerinde “üzüm ayı ” anlamında. Bozcaada’da bir ay geçirecek bir esas kız için harika bir isim. İstanbul’dan gelen kendini “aşık olmak için fazla neşeli” tanımlayan bakımlı, şehrin koşuşturmasından bunalmış ve soluklanmak, dinlenmek isteyen bir genç kız Eylül. Atıl isminde (isimdeki müthiş devinime bakınız) bir erkek arkadaşı var. Atıl bir reklam yıldızı ve hayranları var. Neredeyse meczup yaşayan tek ile tamamen zıt bir hayat onunkisi. Atıl’ın da ruh hali hayat bakışı Eylül’le paralel. Eylül’ün kankasının adıysa Berrak. Filmin daha ilk sahnesinde bulanık bir su altında gösterilen objeler film boyunca karşımıza sıkça çıkıyor. Bu bulanık sualtı sahnesinin Eylül’ün kaza sonrası karışmış kafasının izlenimini verdiği çok açık. Ve bu bulanık hafızalı kızın kankasının adı da Berrak. Film bu tezatlardan inanılmaz başarılı besleniyor ve “aşk zıtlıkların çekim gücü müdür?” sorusunu her an soruyor.

Ve filmdeki esas oğlan Tekin, herkesle arasında bir deniz bulunan, Atıl’ın tam zıttı bir ruh hali ve hayat görüşüne, duygu dünyasına sahip kişi. Namı diğer Tek. ”Tek” içine kapanık, duygularını sanatla ifade eden hayata ve insanlara güveni olmayan duygularını karikatüre aktararak insanlara sunan bir genç. Adeta karikatürün şifrelemesi ile kendini koruyan birisi, ulaşılması zor haliyle Bozcaada’nın da sanki kendisi. Tek’in olayların içine düşmesine neden olan birkaç durum var. İlki kendi cümlesiyle “Çirkin insanlar, güzel insanlar onları fark etsin diye olmadık şeyler yaparlar”. Tek oldukça yakışıklı biri olmasına rağmen filmde kendini bolca çirkin olarak aktaracak. Haksızlık etmiyor çok yakışıklı da olsa çirkin kelimesinin bir diğer anlamı olan ”yakışık almayan” sözcüğü yardımımıza yetişiyor.

Eylül’ün dediği gibi sen hiç kendine baktın mı ben sende ne bulmuş olabilirim” sözü durumu özetliyor. Kendisini fark eden güzel kıza yakışmadığı düşüncesi derin bir çirkinlik ve değersizliğe itiyor Tek’i. Tek’in Eylül’e direncinin düşüp, aşık birine dönüştüğü bazı sahneler çok çarpıcı, yüzmeye çalışıp ölüm korkusuyla yüzleşmesi,bara gelirken boyalı penyeleri yerine havalı bir gömlek giymesi, kendini en mahrem sayılabilecek tuvalete kapattığında Eylül’ün onunla iletişimine onay vermesi gibi yıkıcı anlar iki kişi arasındaki yoğun etkileşimi bize de aktarıyor.

Tek’in Gülşah isminde küçük bir kız çocuğu ve köpeği dışında yakın olduğu kişilerin arasına Eylül de giriyor hızla. Aslında burada amaç kendisini bu denli arzulayan birisinin onu nasıl gördüğünü yaşayabilmek. Zaten bunu açıkça “al beni çiz, beni senin gözünden görmek istiyorum” deyişiyle aktarıyor, arzu nesnesi olmanın tadına varmak istiyor.

Küçük bir kız çocuğu ve sadık bir köpek masumiyeti ve saflığı aktarabilecek iki güzel simge. Tek’in dünyası bu saflık üzerine kurulu. Bu saf haline rağmen içimizdeki kentli bu duygusal adamın delirmiş ve kıza bir şeyler yapmış olduğu paranoyasını kızın arkadaşlarının hatırlamasını istemediği şeyin bu yönde bir eylem olduğu kuşkusunu sürekli kafamızda gezdiriyor, besliyor. Oysa bu bencilce şehirli tavrı biz izleyicinin de Eylül’e yakın ruh halinde olduğumuzu anlamamıza neden oluyor. Tek asla kızı üzecek bir şey yapmıyor.

Eylül’ün Tek’in boyalı penyesini giyerek kahvaltı hazırlarken aynada kendisini görüp başka birine dönüştüğünü anlaması onda bu aşkı bitiren motivasyon oluyor. Çünkü aşkın onu evirdiği şeyden korkuyor. Burada bir başkasının elbisesi içinde aynanın karşısında olmak dönüşümle özdeşleşiyor. Oysa aşkın kendisini dönüştürdüğü kişiden Tek çok memnun. Fakat bu dönüşümü kendisi için değil Eylül için yapmıştı ve yalnız kaldığında yaşamasının da bu alışık olmadığı kişi olmanın da anlamı kalmıyor.

Eylül’ün pişmanlığının ve adeta bencilliğinin cezalandırılışının “mutlu aşk yoktur”u doğrulayışı ile film bitiyor. Çınarın altında çay içerken, insan ister istemez Tek’in masumiyetinin Bozcaada’nın kendisi olduğunu ve bu saflığın her misafirden aynı saygıyı görmediğini düşünmeden edemiyor.



Bu yazı 43318 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
Bozcaada Bağcılığı
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Adada zincir market açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?


 YUKARI