Bugun...
Eylülün ardı


Türkan Çim Işık
turkancim@gmail.com
 
 

Ekim ayına girdik şimdilerde. Ada Eylül 20’den sonra bir ıssız, sakin. Kapalı pek çok yer. Böyle zamanlarda yürüyüş yaparken hep anılarım aklımın bir köşesinde oluyor.Bir zamanlar Lodos varken, yani biz henüz restoran işletmeye devam ediyorken,sabahları dükkanı erken açmak en sevdiğim işti. Sokaklar ıssızken, henüz mahallede ve adada hayat başlamadan, dünyaya bakmak sanki yeniden doğmak gibiydi. O saatlerde kahve içmeyi çok severdim. Hâlâ severim. Şöyle oluyordu:

Rahmetli Arif Amca bakkalı açar, Çınaraltı Kafe çayını demlerdi. Henüz hediyelikçi olmamış Balcı Kahvesi de erkenci bir kahveydi. Ve Simyon Amca. “Günaydın” der, ağır aksak adımlarla meydana doğru gider, işçilerle konuşurdu.

İşte o zamanların güz ayları geldi mi biz, her yıl 5 Kasım'da kapatırdık Lodos'u. Neden öyleydi? Bugün düşünüyorum da bir yanımız çok severdi o zamanları. Başka türlü bir şeydi. Çok mu romantik? Çok mu düşsel? Dönüş yolunda tekneciler gelirdi, sonbahar yollarında münzeviler, aşıklar, sırt çantalı geç zamana kalmış turistler, meraklı, keşif peşinde gençler ve bazen ada delisi “islomanyaklar”. Kalabalığı sevmeyen bazı ev sahipleri. Yeni ev sahibi olacaklar, arazi kapatanlar, hazine kiralayanlar, emlak kovalayanlar. Yerleşmek derdindekiler, suskunluk peşindekiler.

Çok muydu bu insanlar, hayır.

Oysa, en güzel sohbetler, en uzun geceler, en tatlı yemekler o ekim-kasım aylarında yapılır edilir, yenir içilirdi. Taze mürekkebiyle kalamarlar,bol balık, palamutlar, lüferler, dülgeri, çuprası. İlk yağmurlarla mantarlar, yenilebilir taze otlar.

Fırtınada çat kapı giren trolcülerle Jacqueline Du Pre dinlemek. Çıt çıt şöminede ısınan balıkçının tekneye dönüşü. Kapıyı yağmura kapamak. Bize kalan karışık balıklar da gidilen suların, gurbetlik hikâyelerin izini aramak. Bedava hikâyeler, hikâyeciler.

Festival tadında müzikler dinleyip, ıssız sokaklara bakmak, denize dalmak, düşen çınar yapraklarının sarısı içinde uçuşan kargaları izlemek, bulutlarla konuşmak. O gün bulduğum bir balıktan, sebzeden tazecik yeni bir yemek yapıp onu heyecanla masaya götürmek. Sonra üzerine konuşmak. Bugün bile beni gülümseten, mutluluk verici anılar.

Şimdi bu anılara bakıp, başka bir adaya mı uyanıyorum? Gençler de aynı anıları biriktiriyor mu? Sürekli yorgun olduğunu söylemek iyi bir şey mi? Sezon bitmek yerine, yavaş içilen rakı tadında aksa fena mı olur?

Kapısı kitlenen mekanlar, kapanan oteller, göçen komşular, yazlıkçılar. Ve bizim küçük adamız. Anılarımız, acılarımız, kahkahalarımız.

Hep aynı mekanlarda, aynı insanlar, aynı müzikleri dinleyip durmadan ve durmadan mutlu oluşlarımız. Sohbetlerimiz, ev içi sığınaklarımız, dostluklarımız.

Nasıl da azız.

Sokakları karanlık, mekanları kapalı, tek tük yaşamayı seçmiş insanıyla kendine güzel adamız.

Hüzünlü bir aydı eylül ayı.

Tuncel Kurtiz için Nejat İşler demiş ya hani yazısında: “Zamanın ruhunu anlamak maharet istiyor… Zaman nefes almakla geçen günler değil, birinin aklında olmakla ilgili biraz” diye.

Tam da öyle işte. Bir dostu yitirmenin acısı hâlâ taze. Ve daha tenha bir kış belki kapımızda. Daha ürkek. Aklımızdaki ada, bizim nefes aldığımız ada olsun. Yaşatalım onu. Elbette para kazanalım fakat birbirimize de yer ayıralım.

Anılarımız olsun. İçinde insanı olan, kuşu, balığı, yazı, kışı olan. Kahkahası olan, gözyaşı olan. Yoksa yaşamak dediğin ne? Nefes almak mı?

Sonra nasılsa yeni sezon başlayacak. Tekrar o büyük sahne kuruluncaya kadar. Şimdi tadı damağımızda günlere giriyoruz.

Ağrısı az, tebessümü bol bir kış olsun.

Bu yazı Mendirek dergisinin 15. Sayısında yayınlanmıştır.



Bu yazı 3937 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Levent korpeci
12-11-2017 06:12:00

Eskidenmi dedi biri,?hemde eylul.Bozcaada+eylul=Lufer.bu yazida lufer yoksa,eskiyi ne cabukta unutmusuk.ahhhhhh ahhhhh

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
Bozcaada Bağcılığı
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Adada zincir market açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?


 YUKARI