Bugun...
Kaçak yapı


Serkan İlik
serkanilik@gmail.com
 
 

Bundan yaklaşık 15 gün evvel Çanakkale medyasına düşen haber, kısa süre içinde adada da bir anda yayıldı. O noktadan sonra (ki öncesinde de) bu konu üzerine telefonlarım defalarca, farklı farklı kişiler tarafından aranmıştı. Arayanları bir kısmı bilgi vermek amaçlı, bir kısmı kışkırtmak için, bir kısmı da 8 senedir yapmaya çalıştığımız mesleğimizi amiyane tabirle kabaca hatırlatmak amaçlıydı. Konu biraz dinlensin, bayram telaşesi atlasın da öyle yazayım istedim.

* * *

Babamı 2017’de kaybettikten sonra annemi yalnız bırakmamak için son yıllarda kışları 3-4 ay Çanakkale’de ikamet etme durumunda kaldım. Artık ayakları ağrımasına rağmen çalışan annem artık yaşlandı ve sobası, soğuğu, hastalığı falan derken en azından 3-4 ay da olsa rahatça dinlenmek istiyor. Bense genelde o 3-4 ay içinde de sık sık adaya gelir kalır geri dönerdim.

Bu sene ise bir takım sebeplerden ötürü ilk kez hayatımda 4 ay adaya hiç gelmedim. Düşünün haziranda 37 yaşına gireceğim, 5-6 yaşlarından itibaren ilk kez bu kadar adadan ayrı kaldığım zaman oldu.  Yakınlarım bilir, askerdeyken bile 2-3 ayda bir hava değişimine kaçardım adaya. Ama okullarını bile dışarda okumuş tanıdıklarım bile o hiç sevmediğim, “Sen de adaya gönlünü verenlerden oldun” diye esprilere gebe kaldım.

Tabii bu sene adaya yaklaşık 4 ay hiç gelmesem de sürekli adanın derdini-tasasını evin içinde çalan telefonlarla geçirdim. Asıl konuşması gerekenler, susmayı tercih edenler birçok konuda yazmamı istedi. Ve cidden bu kış bu telefon trafiğinden dolayı neredeyse annem artık evden kovacaktı. Yine de adanın derdini dert bildiğimden köşeme bu sorunları taşımaya gayret ettim.

Neyse… Bugüne kadarki en sık sefer iptallerinin yaşandığı bir kış, bütün kış devam eden kazılı-tozlu yollar, -neredeyse- gidecek bir mekânın bile olmadığı, en küçük bir sosyal etkinliğin yapılmadığı, yalnız ve buz gibi geçen tarihi ada kışında bile adada tansiyon düşmedi. Bağ evlerinden tutun, restoranlara kadar toplu CİMER şikâyetleri ile birbirini yedi-durdu ada.  

Ve tahmin ediyordum; 4 ay sonra adaya geldiğimde her bahar olduğu gibi (ki adanın baharı başkadır) işletmeler birbirini şikâyet edecek, masa sandalye kavgaları başlayacak, o işletme başka bir yeri, diğeri komşusunu falan derken turistler gelene kadar, para kazanmaya başlayana kadar yine adada bunlar konuşulacak.

Ama bu kez daha da gergindi ada. Adaya geldim, Kitap Fuarı kapanıyor dediler. Bazı işletmeler yine burun-buruna gelmiş, yollar, ‘tinyhouse’lar, kaçaklar, mühürler... Kışın çetin geçmesi de etken ama adadaki her bahar yaşanan bu gerginliğin üstüne yolların su hatlarının yenilenmesi sebebiyle kazılması ile ilgili endişe, pahalılık, zamlar ve büyük umutla beklenen sezon derken, ancak bu kez bayram için telefonların pek çalmaması sonucu, insanları iyice heyheyler bastı galiba.

Şimdi, son birkaç haftadır gündem, adadaki konumu, yetkisi itibari ile göz önünde olan bir kişinin kaçak yapısı. Yine her zamanki gibi “Çanakkale’de bir gazete bile yazdı, sen yazmıyorsun” diyenler var. Tabii adı geçen O kişiyi daha önce işi ile ilgili eleştirdiğim için, “Serkan bu fırsatı kaçırmaz diye” düşünenler de var. Beni öyle bir karakterde sananlar, güya gaza getirecekler ve kendi kinlerini benim üzerimden kusacaklar.

Bu konuya hiç ama hiç değinmeyi düşünmüyordum. Ama bu tür kişisel konularda bile sürekli konunun bilinçli bir şekilde bana getirilmesine buradan bir kez daha cevap vermek istiyorum.

Mendirek’in son sayısında, “Adayı kurtarırsa samimiyet kurtarır” başlıklı bir yazı yazdım. Adada kiminin küçük, kiminin büyük hemen hemen herkesin bir kaçağı, köçeği vardır. Sadece sıradan vatandaş için değil ilgililer peşine düşsün, denetim, inceleme yapsınlar, müfettiş yollasınlar neler neler çıkar ortaya. Ne izinsiz uygulamalar, ne kaçak yapılar vardır… Ama adada “aman başıma iş gelmesin” diyen siyasi partiler, “Dertsiz başıma dert mi alacağım” diyen bazı entelektüeller, “Sosyal medyaya yazayım da fişlesinler mi beni abi” diyen bazı doğma-büyüme atadan-dededen adalılar; çevreciler, dernekçiler, köylüler, yazarlar, tanınmışlar, tanınmamışlar var. Ağzını açmaya cesaret edemeyenlerin kolayına gelen yol; “Sen gazetecisin” cümlesiyle başlıyor. Ve istiyor ki herkes, bana kimse dokunmasın ama başkalarına gereği yapılsın. Ve herkes kendi arasında konuşsun ama Bozcaada Haber yazsın. 

* * *

Altını çizerek şunu da belirtmek istiyorum; Adada geçmişten bugüne, daha turizm olmadığı yıllardan bu yana yaz-kış burada yaşayanların kimi kendi yerleri, kimi hazine arazisi adalının çoğunun ada dışında kiminin içinde bağı, bahçesi falan vakit geçirdiği, kiminin zaman zaman kaldığı, küçük bir odası, derme çatma bir tuvaleti falan olan bahçeleri vardı. Ama şimdi pek öyle değil. Adalının sevdiği “çerçeve”yi bir yapsanız, bir de ara yollara girseniz, müfettişler eşliğinde bir drone uçursanız neler olduğunu görürsünüz.

2014’te Cumhuriyet Halk Partisi, Bozcaada’da yerel seçimleri kazanmadan evvel, o dönemki yönetimi ve diğer partilerin siyasilerini bu konuda insanları kendilerine mahkum etme politikası güttüğünü söylüyordu. Aynı imar barışı gibi “biz hepsini bir defaya mahsus görmezden geleceğiz, yasallaştıracağız” manasında verdiği sözlerin çok daha abartıları yaşanıyor artık. Son yıllarda artık iyice iş çığırından çıktı.

Bu bahçelerin, damların yerini artık kaçak villalar, kaçak şatolar, kaçak beachler, kaçak işletmeler almaya başladı. “Bu kadar da olmaz” dedirten cinsten kaçak yapıların fotoğrafları sürekli Whatsapp gruplarında dönmüyor mu? Bir ben değil, herkes biliyor.

Ve artık herkes o kadar kolayını buldu ki işin, bize gelirlerse biz de başka yerleri örnek gösteririz mantığındalar. Çünkü öyle bir duruma geldi ki ada, utanmadan villa gibi kaçakları yapanlar bile belediyeyi “ben de tüm adayı şikâyet ederim” diye tehdit mi ediyor acaba?

* * *

Ben KUDEP miyim, Anıtlar Kurulu muyum, belediye miyim, çevre derneği başkanı mıyım? Evet, bu son konuşulan da “ama bu da olmaz ki!” dedirten cinsten ama tek şaşırtan bu mu sizi gerçekten?  O halde belediyeden, meclis üyelerinden, kaymakamlıkta, kurumlarda çalışanların, siyasi parti temsilcilerinin, sivil toplumda ön sıralarda olanların ve adalıların kısacası yüzde 90'nın tek tek ben kaçaklarının haberini mi yapayım? Bu habercinin işi mi?

Belediyesi var, siyasi partileri var, adanın çevre örgütü var. Velev ki biz kötü niyetliyiz, bir korkumuz var haberini yapamadık. Konuyu şu anda adada bilmeyen tek kişi yoktur zaten değil mi? Buyurun müracaat makamları belli, açın davayı, hemen haberini yapalım. Eylem alanı da belli, önünde basın açıklaması yapsın çevre dernekleri biz de canlı yayınla verelim. Yapılan şikâyet dilekçelerine zamanında cevap vermeyen yerel ve mülki idareler varsa bunların da takibini yapıp sizlerle paylaşalım.

Ama lütfen bireylere ait her türlü kaçak haberini yapmamızı istemeyin. Bireylerin birbiriyle her tartışmasını-kavgasını haber yapmamızı istemeyin.

Ticari hak ihlallerinde bile arabulucu olmaktan, tarafları sakinliğe davet etmekten, orta yol bulmak için çabalamaktan ben de yoruldum. Benim işim bu değil. Sağlıklı işleyen bir sistemde, bir yönetimde “Buna çözüm bul Serkan” diye aranmamam gerekiyor değil mi?

Bozcaada’nın kendini ileri geleni olarak görenleri, çevre veya hak ihlalleri konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları, turizm işletmecilerinin birçoğunu tek çatı altında toplayan derneği, belediyesi, zabıtası, kolluk güçleri ve nihayetinde de hasbelkader gazetecisi… Hepimiz yapmamız gerekeni yapalım, olmaz mı?

Benden daha çok takipçisi olan, tek cümlesiyle “kişisel medyasından” içerik üretti mi binlerce insana ulaşan insanlar bile herhangi bir hak ihlalinde suskun kalıp, Bozcaada Haber yazsın diyorsa buradaki temel nedeni de araştırmak lazım. Siyasi bir korku mu? Yaptığı kuraldışı bir uygulama sebebiyle çekince mi? Komşumla aram bozulmasın ama onunla ilgili olumsuz haber de medyaya yansısın mı? Biraz düşünelim…

 

* * *

Çok uzatmadan aslında bu köşeyi yazmamdaki asıl sebebe de gelmek istiyorum. Bana başka bir yerden vuramadıkları için ailemin iş yeri ya da baba yadigârı bahçemiz ile ilgili falan şikâyet edenler oldu. Herkes herkesi şikâyet ettiği gibi beni de edebilir. Bunda hiç sorun yok. Ama sırf karalamak için, aba altından sopa göstermek için son zamanlarda bu durum arttı. Hatta yeri geldiğinde “bazı haberleri, bu yüzden, korktuğum için” yapamıyormuşum.

Bunu (hadi ismini verip reklamını yapmayayım) Habbele koyundaki otel/beach meselesinde bile iddia edenler bile oldu. Ki kaç kez haberini yapmama rağmen. Habbele’de başıma gelen alıkoyulma olayına rağmen bunu söylediler.

Bu yüzden bundan sonra böyle bel altı vurmaya çalışan herkese sesleniyorum.

Ve açık açık, üstüne basa basa söylüyorum; Benim adadaki hiçbir kurumdan, hiçbir siyasi partiden, hiçbir ‘kodaman’dan, hiçbir Allah’ın kulundan çekindiğim, gebe kaldığım, yazmaya korktuğum bir durumum yok. Kimseden ne maddi, ne de manevi bir çıkarım da yok. Buradan adadaki tüm kurumlara, tüm yetkililere de sesleniyorum;  gelin bakın ve gereği neyse hemen yapın.

Ama belediye varken, siyasi partiler varken, sivil toplum, çevre örgütleri varken, koskoca devletin sırf bu işler için ayırdığı makamları, müfettişleri, memurları varken kimse benden adadaki her kaçak yapının peşinde KUDEP, Anıtlar Kurulu, zabıta memuru gibi koşturmamı, tek tek adadaki kaçakların haberini yapmamı beklemesin.

 



Bu yazı 3587 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
Bozcaada Bağcılığı
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Adada zincir market açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?


 YUKARI