Kol kırılır yen içinde kalır…

Bu atasözünün şimdilerde çok daha farklı anlamlarda ve daha samimiyetsiz cümlelerde kullanıldığını görmekteyiz. Bu atasözünü yerine göre iki farklı anlamda kullanan insanlar var. Toplum, aile, grup gibi birbirine yakın bağları olan kişilerin hatalarını, günahlarını, pisliklerini dışarıya sızmasını önlemek, yani kendi aralarında bunları örtbas ederek yok saymaya çalışmada kullanması. Bunlar genelde içindeki pislikleri iyi niyet içerisinde çözmek yerine sadece pislikleri halının altına süpürmekten yana kullanırlar. Yani onlar bu durumda yanlışlıkları, hataları ve pislikleri eleştirmeden, sorgulamadan üstünün kapatılmasını savunurlar. Tabii ki bu onların kendi çıkarları için benimsediği tavır. İyi niyetle hiçbir alakası olmayanlar insanlar…
İkinci anlamda kullanan insanlar ise atalarımızın bizlere bıraktığı bu sözün daha saf hali, daha iyi niyetli kullanılan hali. Bunlar, toplum ve aile içinde yapılan yanlışların, ayıpların, hataların ilişkilerimizi ve bağlarımızı etkilemeyecek şekilde kendi içlerinde iyi niyet ilkesine dayanarak çözülmesinden yana olanlar. Bu insanlar sorunları aile içinde bir sır gibi gördükleri için aileye zarar gelmeden kendi aralarında, aile dışındaki kötü niyetlere karşı hataları, günahları kendi içlerinde çözmekten yana olurlar. Bu amacı güden insanlar genelde tartışmayı, sorgulamayı, eleştirmeyi daha medeni bir şekilde yürütürler. Sorunların çözümü için çalışırken bir yandan aileye zarar gelmesini önlemeye çalışırlar.

***

Şimdi gelelim bize Bozcaada’mıza…
Biz ne yapıyoruz ya da ne yapmalıyız! Çünkü bizde özellikle kışları bin kişi bile nüfusu olmayan küçük bir aile gibiyiz. Biz sorunlarımızı nasıl çözüyoruz, sorunlara yaklaşımımız ne kadar samimi, ailemizi ne kadar düşünüyoruz, pisliklerimizi halının altına mı süpürüyoruz, yoksa iyi niyetimizle çözmeye mi kalkışıyoruz? Bence bu konuda herkes iki dakika düşünmesi gerekiyor. Aklı ve vicdanı olan tüm ada halkı bunun cevabını kendine verecektir.
Ama benim ve aklımın vicdanını soracak olursanız ya da merak ediyorsanız size şunu söylemek istiyorum; yerel seçime sayılı günler kala bunu daha da çok fark etmeye başladım. Tehditlerin havada uçuştuğu, menfaat uğruna kalplerin kırıldığı, yalanlarla-iftiralarla, bizde olmaz deyip her türlü çirkinliğin ortaya çıkmaya başladığı bir ailede iyi niyetten bahsedemeyiz. Daha önceki yazımda değindiğim gibi bu güne kadar hiç kimsenin ilgilenmediği konularda konuşması, tartışması ve bunlarla birlikte tehditlerin, yalanların bir arada olması artık samimiyetimizi ve iyi niyetimizi gözler önüne seriyor.

***

Ama şunu söylememde fayda var; ilk defa Bozcaada’ya yani bizim ailemize yakışmayan bir seçim olduğunu düşünüyorum. İlk defa adada görmediğim ve görmek istemediğim durumları maalesef bu seçimlerde görmüş oluyoruz. Maalesef bu sefer bu pisliklerimizi, bu çirkinliklerimizi halının altına süpürmek zorunda kalacağız… Yani bu pisliklerimiz, bu hatalarımız halının altında her zaman kalacak. Bilmiyorum nasıl temizleyeceğiz?

***

Geçenlerde Kaymakamımızın seçimler öncesi başkan adaylarıyla yaptığı toplantıya haber amaçlı ben de katılmıştım. Toplantıda Kaymakamımız ; “31 Mart sabahı hep birlikte oturup çay içeceğiz. Küslüklere neden olacak, kalp kıracak söylemlerden uzak durmak gerekiyor. Bozcaada’da herkes birbirini tanıyor. Kazananın kaybedeni, kaybedenin de kazananı kutlayacağı centilmence, vatana, millete, Bozcaada’ya faydalı bir seçim dönemi geçireceğimizi umuyorum” ifadelerini kullanmıştı. Aslında ne güzel bir temenni değil mi! Olması gereken de buydu. Ama sürecin başladığı günden bugüne kadar tam tersi oldu.
Fakat ben biraz artık bu duruma kötümser bakıyorum. Aile içinde söylenmeyecek şeyler söylendi, en son söylenmesi gereken sözler en başta söylendi. Kalpler kırıldı, iftiralar atıldı, aile içindeki sırlar aile dışına sızdırıldı. Şikayetler, küslükler, entrikaları hepsini bir arada yaşıyoruz. Sanıyorum bu sefer 31 Mart sonrası bu insanlar hiçbir şey olmamış gibi rakipleriyle çay içip oturamayacak. Ada halkı bu sefer olanları çabuk unutmayacak. Halının altına süpürdüğümüz pislikleri her zaman hatırlayacağız.

***

Şu seçim sürecindeki son iki üç ayda yaşanan bu olayları açıkça tek tek konuşarak anlatmak isterdim. Hatta herkesin bildiği ama yazmaya ve konuşmaya çekindiği siyasi rantları haber olarak girmeye kalksaydık inanın sitemizin hiti 5 kat daha artardı. Ama sanıyorum bütün Türkiye bizi konuşurdu. Tıpkı imar konusunun bütün basında konuşulduğu gibi… Ama yapmadım, yazmadım ve sadece takip ettim. İnanın korktuğum için, taraf olduğum için, başıma dert alacağımdan çekindiğim için de değil. Sadece zaten gergin bir dönemde olan adanın üzerine ben de gerginlik katmak istemediğimden. Sanırım herkes de bu konularda aynı düşünüyor. Herkes durumun farkında ama herkes şimdilik susmayı tercih ediyor.

***

Bizler şimdilik her ne kadar sussak da her ne kadar görmezden gelsek de dediğim gibi her şeyin farkındayız. Türkiye’de olduğu gibi adada da siyasetin rant hesapları üzerine kurulduğunu hepimiz fark ediyoruz. Bu yüzden bu süreçte hiçbir konuda hiçbirini samimi bulmuyorum. Adanın geleceğiymiş, dokusuymuş, bağı, bahçesiymiş bu ayaklar artık tat vermiyor. Çünkü artık paranın tadını almaya başladık. Paranın kokusunu aldıktan sonra üzümün tadını unuttunuz!
Son olarak şunu söylemek istiyorum; ama gerçek ama yalan fakat ortada konuşulan çok ciddi meseleler var. Adaya ve bizim ailemize yakışmayan birçok kirli hesap konuşuluyor. Şunun şurasında bir buçuk ay bile kalmadı. Fakat seçimi kim kazanırsa kazansın, kaybeden bizim aile olacağını düşünüyorum. Bir belediye başkanlığı yarışında bile bu kadar birbirimize karşı alçalabiliyorsak aile bağlarından bahsetmek artık çok zor olacak. Umarım bundan sonra yarış hırsının, rant hesaplarının ve pastanın tadının hayali bizleri daha da derinden etkilemez.