Bugun...


kostasalto

İki usta belgeselcinin BIFED’le devam eden Bozcaada serüveni
Petra ve Ethem Özgüven ile kendileri hakkında BIFED, Bozcaada, bilim, sanat, ada, çevre ve merak edilen daha pek çok şey hakkında konuştuk. Ethem Özgüven haftaya başlayacak BIFED için, "Bizim amaçlarımızdan birisi de hiç turizm olmayan bir mevsimde dünyayla, sanatla ilgili ciddi endişeler taşıyan insanları Bozcaada’da bir araya getirmek" diyor.

Mobil Reklam

İki usta belgeselcinin BIFED’le devam eden Bozcaada serüveni
+ -
Bozcaada Bozcaada Haber Madam

“Belki de en güzel işimiz henüz daha yapmamış olduğumuz” diyor iki ustadan biri olan sevgili Ethem Özgüven. Eşi Petra Holzer Özgüven’le birlikte kendileri hakkında, BIFED, Bozcaada, bilim, sanat, ada, çevre ve merak edilen daha pek çok şey hakkında konuştuk. Söyleyecek çok şeyleri varmış. Bize de elçi olmak düştü. (Röportaj: İsmail Şen)

 

Hikâyenizi, meslek hayatınıza nasıl başladığınızı, bugünlere nasıl geldiğinizi anlatmanızı isteyerek sözü size devrediyorum…

Petra Holzer Özgüven: Biz Ethem’le çok erken tanıştık. Benim daha öğrencilik zamanlarımda. İletişim okuyordum ve Viyana’dan buraya bir gençlik programı için gelmiştim. Ethem burada bir video atölye eğitimi vermişti Karaburun’da. Sene 1992. Sonra ben İletişim Fakültesi’ni bitirdim. Ethem de burada devam etti. Ortak belgeseller yapmaya başlamıştık. Bir sürü araştırma yapmıştık. Sonra yine Bergama’daki örgütlenme üzerine, oranın direniş tarihi üzerinden öyküsünü araştırmıştım. Ardından depremden sonra kadın örgütlenmeleriyle ilgilenmiştim Değirmendere’de. Böyle çalışmalar da yaptım ama pek çok ortak çalışma da yaptık ve 92’den sonra Ethem’le video atölye çalışmalarını beraber yaptık. Türkiye’de bu yönde pek alışkanlıkların olmadığı bir dönemdi… Bütün dünyadan öğrenciler geldi. Onlara kaynak sağladık. Burslu gelmişlerdi. 10 yıl boyunca bunlarla ilgilendik. Yine birkaç arkadaşımızla Karşı Sanat’ta sergiler yaptık. Yani hep böyle sanat, bilim ve araştırmaları bir araya getirmeye çalıştık.

 

Yaptığınız işte özellikle dikkat çeken nokta da bu. Sanatla bilimi çok güzel harmanlamış olmanız. Çevre ve ekoloji sorunlarını sanatla birleştirerek daha akılda kalıcı şekilde anlatmak noktasında, bunu Bozcaada ile de birleştirerek çok güzel bir şekilde yaptınız. O süreç nasıl gelişti?

Petra Holzer Özgüven: Bozcaada’da aslında bu gibi bir belgesel-ekolojik film festivalini hep düşünüyorduk. Bir 10 senesi vardır. Hep bir fırsat bulmaya çalıştık ve adada daha yoğun yaşamaya başladığımız zamanda şunu dedik; burası aslında uygun bir yer. Hem tarih, hem doğa, hem farklı zenginlikler ve hem de hassasiyet açısından. Yerel seçimlerden önce ve sonra başkan Hakan Can Yılmaz bizimle konuşmuştu. “Hadi gelin yapın” çağrısında bulundu bize. 

 

Sonrasında BIFED süreci başladı ve bu yıl itibariyle 4. festivale kadar geldiniz; ama onun arkasında çok ciddi bir emek var. Tek başınıza çalışmıyorsunuz. Ortak çalıştığınız arkadaşlarınızdan da bahseder misiniz?

Petra Holzer Özgüven: Biz sene boyunca çoğunlukla sağ kolumuz diyebileceğimiz Ergi İşbilen’le ve yine Bozcaada Belediyesi'nden Berna Yurdusev ile çalışıyoruz. Onun da çok büyük katkısı var burada. Lojistik, yerel ilişkiler ve kamu ilişkileri açısından.

Ethem Özgüven: Altyazılarımızı yapan Oytun arkadaşımız ve Ece. Belki de Petra söylemeyi unuttu. Biz 1995 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, kısa ve uluslararası bölümde bulunmuştuk ve o da o dönem için önemli ve başarılı kabul edilen bir çalışmaydı. Biz aslında belgesel yönetmeniyiz ikimiz de. Bütün bu süreç içinde uğraştığımız konularda genellikle, aslında ezilen kesim. Yani dünyanın ezilen kesimi, işçiler ve tabii ki ekoloji. Bir anlamda yaptığımız çalışmalar da dünyanın 50 kadar ülkesinde gösterilen çalışmalar. Şimdi Petra ayrıldı ama ben halâ üniversitedeyim. Orada çok akıllı, çok yıldız öğrencilerimiz var az sayıda da olsa. Onları da bu ekibin içerisinde düşünmek mümkün. Örneğin Gökçe Uysal da artık ana ekibin bir parçası oldu. Yani çok zor değil bizim için. Yine pek çok arkadaşımız var mesela kimisi basında, kimisi kameraman.

İşte, ne yaptığımızı herkes biliyor. Mağdur olanlarla uğraşıyoruz. Çok da bir ödülü yok bu işin ama yaptığımız işten memnunuz. Bu festival de sevildi gibi görünüyor. Ama şunu söylemem gerekiyor. Bu gibi uluslararası festivallerin uyması gereken 21 tane kural var. Biz bunların hepsine uyuyoruz. Jüride bulunması gereken yabancı sayısından tutun da alt yazıların kalitesine kadar. Yahut kullandığınız barkovizyonların kalitesine kadar giden bir sürü etik, estetik ve teknik seriden oluşuyor bu kurallar ve biz hepsine uyuyoruz. Bu nedenle uluslararası bir kabul gördü. Bu sene 70 ülkeden 330 film geldi. Her sene artıyor bu sayı. Çok büyümek de istemiyoruz ama o da güzel bir sorun. Festival böyle.

 

‘BELGESEL HAKİKATİ ARAMAKLA İLGİLİ’

Mesleki olarak bu noktalara gelebilmek tabii ki hiç kolay değil. Çünkü sinema zor bir sektör. Sinema, yönetmenlik vs gibi tutkularınızın kökünde ne vardı? O “mesleki olarak” ilk aşk nasıl alevlendi?

Ethem Özgüven: Ben zaten sinema okudum Anadolu Üniversitesi’nde. Petra da iletişim ve tiyatro bilimi okudu. Aslında belki birazcık da “hiçbir işi beceremedik bari bunu yapalım” gibi oldu bizimki ve çok erken zamanlarda, kurmacayla çok uzun süre gidemeyeceğimiz belli oldu. O nedenle ben deneysel filmler yaptım belgeselin yanında. Petra ile de yapıyoruz o belgeselleri şimdi. Bu arada bizim bir de, belki hani neredeyse başlangıcındaki insanlardan biri olduğumuz, şimdi çok moda olan sosyal spotlar (kamu spotları) diye bir şeyler var. Biz bunları 25 sene evvel yapıyorduk… Ama söylediğim gibi, bitirdiğimiz okulun bizi götürdüğü yolda devam ettik. Şimdi işte bir yandan öğretiyoruz bunu, bir yandan festivalini yapıyoruz. Bir yandan da mümkün olduğu kadar belgesel yapmaya çalışıyoruz.

 

Her insanın, mesleğinde kendisi için “en” gördüğü, en iyi olduğunu düşündüğü bir projesi vardır. Sizin hayatınızdaki böyle ilkler ve en’ler nelerdir? “Evet bu çok iyi oldu. Bu gerçekten şu ana dek kariyerimin en iyisi” dediğiniz bir projeniz var mı?

Petra Holzer Özgüven: Aaa, bu çok zor oldu.

Ethem Özgüven: Ya da biz zorlandık.

Petra Holzer Özgüven: Şimdi tabii burada Ethem çok alçak gönüllü kaldı. O’nun bu deneysel çalışmaları uluslararası seviyede çok ödül aldı ve kabul gördü zamanında. Çok öncü bir dil kullandı. O işleri mesela çok severek yapıyoruz.

Ethem Özgüven: Belki de en güzel işimiz henüz daha yapmamış olduğumuz.

 

Peki, BIFED 1, 2, 3, 4… Çok fazla başvuru var dediniz… İlk festivalden sonra başvuru sayısı hep arttı. İlerleyen zamanlarda bu festivallerde yayınlanan belgeselleri ve filmleri insanlar DVD ya da farklı bir formatta ya da sinemalarda başka festivaller kapsamında yeniden izleme şansı bulabilecek mi?

Ethem Özgüven: Şimdi bu aslında komplike bir soru. Bu belgesellerde DVD olayı dünyada çok yoğun bir şekilde gerçekleşemiyor. Biz bunu Kalan Müzik’le de tartıştık, konuştuk. Yani onun ticari gerçeklerini dolduracak kadar bir talep olmuyor genelde ABD’li birkaç ünlü yönetmen dışında. Michael Moore falan. Çok çok büyük yönetmenler bizim jürilerimizdeydi. Mesela ilk sene Mark Achbar gelmişti. Kanadalı, olağanüstü bir yönetmendir. Noam Chomsky ile ilgili filmleri vardır The Corporation diye. Bizim açılışta gösterdiğimiz bir filmi de vardı. Şimdi bu insanlar bile süreç içerisinde ilk bir-iki yılda belki bir şeyleri zorlayabiliyorlar. Belgesel sinema birazcık hakikati aramakla ilgili bir şey. Yani o mecralar çoğunlukla kapalı. Televizyon da çoğunlukla kapalı. Ticari kaygılar işin önüne geçiyor, National Geographic belgeselcisi oluyorsunuz. Çok yetkin, yetenekli biriyseniz ama hâlâ hakikatin peşindeyseniz sizi National Geographic de kabul etmiyor. Çünkü söylediğiniz şeyler çapak yaratıyor, sorun yaratıyor. Gösterdiğiniz şeyler sorun yaratıyor. O açıdan, belgeselle ilgili başka sinema çok anlamlı ve iyi bir deneyim. Hani oralarda belki bir şeyler olabilir. Biz de hem kendimiz için hem de belgesel dünyası için “acaba optimal bir çözüm olabilir mi? Nereden nereye doğru gidebiliriz?” bunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. Son derece zor. Avrupa ve batılı ülkelerde, ABD ve Kanada’da devlet desteği çok ciddi. Bu işte ısrar edenler devlet desteği görüyorlar. Dünyanın kalan coğrafyalarında hiçbir destek yok.

Petra Holzer Özgüven: Üretim kısmı çok zor oluyor.

Ethem Özgüven: Üretim kısmı zor, gösterim kısmı da zor. Bozcaada işte, bu platformlardan bir tanesi. Küçük de olsa bir destek sağlamaya, insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. 

Petra Holzer Özgüven: Bir de tabii ki şimdi biz başka bir yerde de göstermeyeceğiz, çünkü ciddi bir yayın hakları durumu var. Biz onu bir kez gösterebiliriz. Belki bir tekrar gösterim için, sene içinde adada bir kez daha düşünebiliriz. O da bazılarını, hepsini de değil. Mesela Çanakkale çok istiyor “birkaç tane de burada gösterilsin” diye. Biz ulaşım sağlamaya çalışıyoruz ve diyoruz ki “adaya gelin”.

 

‘İZLEMEK İÇİN KALKIP ADAYA GELİVERSİNLER’

Yayın hakları demişken, hep merak ettiğimiz noktalardan biridir; festivalde yayınlanan film ve belgesellerin hakları sadece bir kez festival için mi alınabiliyor?

Petra Holzer Özgüven: Anlaşmalar öyle ve genellikle öyle oluyor, evet.

 

Peki festivalde yayınlanan film ve belgesellerin yönetmenleri, ikinci gösterim için müsaade etmek konusunda çekingen mi davranıyorlar yoksa direkt, “Hayır, ben bir kez yayınına izin verdim, ikincisini istemiyorum” gibi katı bir tutum mu sergiliyorlar?

Ethem Özgüven: Şimdi onu böyle katı bir tutum olarak değerlendirmemek lazım. Filmlerini bize yolladıkları zaman çok yüksek bir formatta yolluyorlar. Bu çok büyük bir güven hadisesi ve bu insanların hepsi de aslında tekrar bir ikinci belgesel, üçüncü belgesel vs neyse, onu yapmak çabasındalar ve bir çok festivalin yaptığı bir şey var, her filme gösterim ücreti ödemek. Biz bunu ödemiyoruz. Bu da yine güvenle ilgili bir şey. Çanakkale bizim için çok önemli. Çanakkale’den gelen -başka yerlerden de geliyor ama- “bu filmler burada neden gösterilmiyor?” diyen çok yakın arkadaşlarımız da var. Burada aslında sizinle de paylaşabileceğim çok ciddi de bir bencillik var. Yani bizim baktığımız yerden olumsuz duran bir şey de var. O da şu; bu insanların çoğu uluslararası belgesel camiasını ve kurallarını bilen insanlar. 20 dakika, 40 dakika uzaklıkta bir yere gelmiş bu filmler. Artık onlar da kalkıp adaya geliversinler. Bu filmlerin Çanakkale’de gösterilmesinin önünde teknik ve hukuki bir sürü sorun var. O bakımdan, hani zaten bizim amaçlarımızdan birisi de hiç turizm olmayan bir mevsimde dünyayla, sanatla ilgili ciddi endişeler taşıyan insanları Bozcaada’da bir araya getirmek. Yani o Çanakkale gösterimi isteklerine her seferinde böyle anlatıyoruz. “Bunların önünde bunca hukuki şey var. Herkesle tekrar yazışmak gerekiyor. Sen filmleri bu kadar seviyorsan bir şeye atlayıp geleceksin. Adada da zaten böyle gayet ilgili bir kalabalık oluyor. Onların içine karışacaksın” diyoruz. Yani o talep çok geldi bize onun için söylüyorum ama bu sene bir tane film göstereceğiz Çanakkale’de. Festivalden 2-3 gün önce açılış filmini orada göstereceğiz ve insanlara “şu şu noktalardan ücretsiz araçlara binip adaya gelebilirsiniz ve tekrar da işte şu vakit dönebilirsiniz” diye bilgilendireceğiz Çanakkale’yi.

 

Festivale katılım gösteren yerli ve yabancı yönetmenler var ve hepsinin filmleri çok fazla ilgi görüyor… Yerli belgeselci arkadaşların yapım kaliteleri konusunda sizin bilir kişi olarak görüşünüz nedir? Onların gidişatı nasıl çevre filmleri konusunda?

Ethem Özgüven: Bence çok iyi. Neden? Şimdi 21 tane film var. 70 ülkeden 330 film gelmiş ve 21 tanesi Fethi Kayaalp büyük ödülüne kalmış. Onun 2 tanesi yani yüzde 10’u Türkiye’den. Çok yüksek bir oran. Yani çok ileri olduğunu var saydığımız ülkeler var. Kanada, ABD, Fransa, Hollanda, Almanya. Onlar da yüzde 10. Yani genel ortalamaya baktığımız zaman hiç geride değiliz. Gaia ödüllerinde de 2 finalist var. Orada sekiz film arasında iki. Yüzde 25 gibi oluyor o da. Öğrencilerde yüzde 25, büyüklerde, ana filmlerde de yüzde 10. İkisi de son derece iyi ortalama.

 

‘KÖTÜ FİLM ÇEKERSENİZ MEVZUYA DA ZARAR VERİRSİNİZ’

Bir seviye yukarı taşıyalım soruyu. Türkiye çevre belgeselciliğinde nereye gidiyor size göre?

Ethem Özgüven: Şimdi Türkiye’de genel olarak şöyle bir şey var. Bu aslında yazık bir durum da bazen. Bu sene Türkiye’den 80 film geldi ve bunların hepsinin konuları çok çok iyi. Az önceki söylediklerimle çelişecek ama az önce rakamlar üzerinden anlattım, yine rakamlar üzerinden anlatıyorum. Bunların 50 tanesi eksik ve zayıf teknikle çekilmiş. Yazık. Yani bazen bir konuyu çok yeterli teknikle çekmediğiniz zaman o konuya zararınız da oluyor. İşte diyelim bir yerde kesilen ağaçlar. Zeytin ağaçları gibi. Veyahut bir yerdeki bir iş cinayeti. Bununla ilgili kötü bir film yaptığınız zaman aslında mevzuya bir faydanız olmuyor. Çok iyi bir mevzuyu kötü filmleştirmiş oluyorsunuz. Belki imkânlar, belki birazcık daha özen. Dediğim gibi iyi de bakabiliriz. Ama biraz kendimizi kritik de edebiliriz.

Petra Holzer Özgüven: Biraz anlatım, öykülendirme kısmında problem çıkıyor genellikle. Ya kısa kalıyor yapım ya çok uzun oluyor.

Ethem Özgüven: Ben uzunluk ya da kısalık konusunda böyle bir değerlendirme yapamam ama, yani olması gerektiğinden uzun olabiliyor. Sarkıyor. Bir filmin kısa olmasında da bence hiçbir sorun yok. Taşımıyor bazen.

Petra Holzer Özgüven: Kısa derken; öykü kendi içinde bazen parçalanmış, yani tamamı özenilerek anlatılmamış oluyor. Ama dünya genelinde bir problem var. Herkes belli bir formata sokmaya çalışıyor. Televizyon formatı, sinema formatı ya da neyse. Formata sokarken öyküyü taşıyor mu taşımıyor mu çok ciddiye alınmıyor. Yani keşke kısa anlatsaydı. Bir şeyleri kesseydi, uzatmasaydı. Muhteşem bir film olurdu ve bir sürü film de olurmuş aslında.

 

Bozcaada ve BIFED ilişkisi ne kadar sürecek? Siz bunun çok uzun yıllar daha devam etmesini istiyorsunuz anladığımız kadarıyla. Biz bu BIFED keyfini daha ne kadar uzun süreler çıkarabileceğiz?

Petra Holzer Özgüven: Bunu bilemeyiz sanırım ama biz istiyoruz uzun süre. Bu bana kalırsa hep sürer çünkü ekolojik problemler bitmiyor. Onun için devam edecek herhalde.

 

Bozcaada’nın çevresel ve ekolojik problemleri de son zamanlarda çok fazla konuşuluyor. Bu konuya farklı açılardan, farklı görüşlerle bakabilen insanlar olarak sizin Bozcaada’da dikkatinizi çeken bir ekolojik problem var mı?

Petra Holzer Özgüven: Aslında en büyük ve herkesin karşısında bir araya gelmesi, beraber durması gereken şey “nasıl bir turizm ve nasıl bir turizm geleceği istiyoruz?" Galiba adanın en büyük problemi bu. Ama herkes buna farklı bakıyor. Problem o zaten. Burada yaşayan farklı bakıyor, dışarıda olan, dışarıdan gelen farklı bakıyor. Onun için hepsi bir araya gelebilse ve tartışabilse belki çözülür. Bu noktada biraz daha başkalarını dinleyebilmek gerekiyor. Biraz daha vadeli düşünmek gerekir. Bu yeteneğimizi güçlendirmemiz gerekir.

 

Son olarak Bozcaadalılara söylemek istediğiniz son bir mesajınız var mı?

Petra Holzer Özgüven: Bozcaadalılara ne demek istiyoruz... Hep beraber yapmak istiyoruz ne yapıyorsak. Adadan çok destek de alıyoruz. Bir sürü insan bizi çok destekliyor. Yerelde desteğimiz var. Herkes gelsin filmleri izlesin. Ve umarım ki bu sene bizi yine kucaklarlar ve ortak yaptığımız bir iş olarak görürler.

Ethem Özgüven: Bunu Bozcaadalılarla beraber yapıyoruz. Salonlar dolu. En büyük destek bu zaten. İnşallah uzun yıllar gider. 

 




Bu haber 5840 defa okunmuştur.

Bozcaada Simyon Bozcaada Pide Salonu

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

bozcaada  bozcaada

bozcaada
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
SON HABER YORUMLARI
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR HABERLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
 YUKARI
   
Otomatik olarak 5 saniye sonra kapanacaktır. Reklamı kapatmak için TIKLAYINIZ